25 Ekim 2017 Çarşamba
1 Haziran 2017 Perşembe
Bu Ne Hız Kardeşim!
https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2017/06/02/bu-ne-hiz-kardesim/
1. Bölüm: Düşüş Deneyimi
1. Bölüm: Düşüş Deneyimi
Bu bölümde, geçtiğimiz sene çıkardığımız “Düşüş” isimli prodüksiyonun girişi için hazırladığım görüntü denemesinden bahsettim. Yaptığım video taramalarını, yapılan ilk denemeyi ve o denemeye gelen eleştiriyi kısaca(?) anlattım. Yapılan görüntü, 80li ve 90lı katılımcılardan oluşan bir kadro için pek yabancılaştırıcı bulunmamış fakat 60lı bir danışman tarafından görüntüdeki malzeme miktarı, hızı ve ilişkisizliği, kaotik ve baş ağrıtıcı bulunmuştu. Eğer bu özeti bile yeterince uzun bulduysan direk ikinci bölüme geçebilirsin.
Geçtiğimiz sene (2016 Temmuz - Aralık)
Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları (BÜO), Boğaziçi Üniversitesi Folklor Kulübü
(BÜFK) ve BGST’den bazı dansçı, müzisyen, oyuncuların katılımcısı olduğu bir
sürecin ardından Düşüş isimli bir müzikli oyun çıkardık, ben
de bu oyun sürecinde reji ve görüntü tasarım başlığında çalıştım.
Düşüş,
yaşadıkları gezegenden işledikleri bir suç sebebiyle Dünya gezegenine sürülmüş
bir "Humanoid"[i] grubunun
yeni evlerinde tanık olduğu durumları anlatır. Oyunu, aksiyon ve müziğin
yanında görüntü uygulamayı da içeren ve bu üç unsurun etkileşim
içerisinde şekillendiği bir kurgu ile ürettik.
Oyunda görüntü kullanımı açısından üzerine
ilk kafa yorulan bölüm, Humanoid grubun Dünya’ya düşüşünü ve “dünyanın
hallerine” tanık oluşunu anlatan giriş bölümüydü. Bu bölüm için uzaydan
Dünya’ya gelen bir grubun, yaşadığımız dünyaya dair nelere tanık olabileceği
üzerine kafa yormamız gerekiyordu.
Humanoid grubun Dünya’ya dair ilk
izlenimlerini görüntüyle verebilmek için bir video taraması yaptım. Dünya
gezegenini anlatabilecek videoları aşağı yukarı beş başlıkta kategorize
edebiliyordum.
1) “Muhteşem” doğa görüntüleri: Bu
yaptığım taramada, Dünya’nın bir çok kıtasından, bir çok iklim ve yer
yapısından yüksek çözünürlüklü, estetik videolara ulaşmıştım. Özellikle
belgesel filmler için çekilen, dünyanın genellikle insandan uzak yerlerindeki
coğrafik güzelliklerini kuş bakışı, hızlandırılmış bir şekilde gördüğümüz bu görüntüleri birinci kategori
olarak not ettim.
Video 1: Örnek Bir Doğal Güzellikler Kolajı
2) Mimari harikalar: Taramanın bu
bölümünde doğanın güzelliğine ek olarak, insan eseri güzelliklere, mimari
harikalara ulaştım. Yine dünyanın farklı ülkelerinden, çeşitli mimari eserler,
o mimari eserleri yüceltecek kamera hareketleri ve açılarıyla yapılan, yine
yüksek çözünürlüklü ve hızlandırılmış çekimler ikinci kategoriye giriyordu.
Video 2: Örnek Bir Mimari Harikalar Kolajı
3) Metropol hayatı: Şehirdeki insan
hayatını inceleyen bu videolar, özellikle metropol bölgelere odaklanıyordu. Bu
seri, bazen insan üretimi mekanik ulaşım araçları, bazen de karınca bolluğunda
insan kalabalıklarının gerek sokaklarda, gerek işyerlerindeki rutinlerini
anlatan uzun, hızlandırılmış veya yavaşlatılmış görüntülerden oluşuyordu.
Video 3: Örnek Bir Metropol Hayatı Kolajı
4) Felaketler: Bu seri de genellikle
belgesel amacı ile çekilen görüntülerin kolajından oluşuyordu. Burada birinci
ve ikinci kategorilerdeki “güzelliklere” tezat olacak şekilde bazen doğal bazen
de insanın yarattığı felaketler yer alıyordu. Bu görüntüler, yani savaşlar, aç
insanlar, katliamlar, patlamalar, terör saldırıları, haber görüntüleri
eşliğinde iç sıkan ve dünyanın öyle kuzey ışıklarından göründüğü gibi bir
cennet olmadığını hatırlatıyordu.
Video 4: Örnek 2. Dünya Savaşı Belgeseli
5) Bu taramalarda özellikle yakın zamana
yaklaştıkça üretilen videolarda artık dışarıyı filme alan insandan, kendini
filme alan insana geçişi net bir şekilde hissettim. Özellikle son beş yıl
içerisinde izlenen videolar YouTube fenomenlerinin popülerleşmesi ile de
beraber ciddi bir şekilde bireylerin kendisine yönelmişti. Bu milyonlarca izlenen
videoların neredeyse tamamı videoyu çeken insanların portre görüntüleri ve
kendi konuşmaları eşliğinde, evleri, çantalarının içi, odalarının halleri,
günlük rutinleri, aldıkları ürünler, bilgisayar oyunu oynarkenki halleri
ve yorumlamalarından oluşuyordu. Artık insanlar “selfie” kültürüyle beraber dış
dünyadan ziyade kendilerini filme alıyordu. Eğer dışarıdan bir görüntüye yer
verilecekse de kadraj içinde kendilerini daha fazla gördüğümüz görseller ezici
bir çoğunluğu oluşturuyordu.
Video 5: Örnek Bir Kısa Selfie Belgeseli
Bu taramaları yaptıktan sonra bu beş
kategoriden birçok materyal kullanarak, “dünyanın halleri” görüntü(video)
denemeleri yaptık. Prodüksiyon sürecinin yarısından fazlasında da
“Humanoid”lerin dünyaya ilk ulaştıklarında şahit olacakları görüntüler olarak (sürekli
revize edilse de) yaklaşık olarak bu tip bir görüntü kullandık: Önce doğadan
görüntüler görülür, sonra mimari harikalarla karşılaşılır, ardından şehir
hayatı incelenir, bir süre sonra dünyadaki felaketlerle karşılaşılır ve o
felaketlerden kaçarak bir mekan arayışına girilir. Onlarca görüntü örnek videolardaki gibi hızlı bir şekilde ve sık kesmelerle akıyordu.
Bu görüntü kolajı bir süre sonra proje
danışmanı tarafından eleştirildi. Kendisi “on kilo görüntü” yakıştırması
yaparak, görüntüleri kaotik ve fazla hızlı buldu, ayrıca aksiyonla (karşılıklı olarak) bir anlam ve ifade oluşturmadığı yönünde
eleştirdi. Asıl yapılması gerekenin sahnedeki müzik, aksiyon ve görüntü
arasında sahneleme anlamında somut bir ilişki kurmak olduğunu hatırlattı. Ona
göre görüntüler “baş ağrıtıyordu”. Bu aşamayla beraber görüntüleri tekrar
değerlendirdik. Giriş için Humanoid grubun önce uzayda sonra da Dünya’da bir
mekan bulmalarını anlatan, onların aksiyonlarıyla ilişkili olacak şekilde bir
revizasyona gittik.
Aslında bu anlattıklarım yazının
girişi için fazla uzun kalmış olabilir. Fakat özellikle 80lerde ve büyük oranda
90larda doğan BÜFK’lü, BÜO’lu ve BGST’li oyuncu, dansçı, müzisyen ve
görüntücülerin ilk başta denenen bol kesmeli, oldukça hızlı bir şekilde akan
“10 kilo görüntüye” pek bir yabancılaşma yaşamamış olması, bu uyarının
sahneleme deneyimi bir yana farklı bir yaş grubundan (60’ların başında doğan)
biri tarafından gelmesi dikkat çekicidir.
2.
Bölüm: Bizim Jenerasyon Nasıl Bir Görsel Havuz
İçerisinde Büyüdü?
Bu bölümde kendi jenerasyonumdan içli dışlı olduğum hareketli görüntü havuzunu hatırlamaya ve daha önceki dönemlerinkiyle karşılaştırmaya çalıştım. Eğer “Zaten içim dışım 80ler, 90lar nostaljisi ile doldu. Yeter!” diyorsan peki... Yazdıklarım aslında nostaljik hüzün değil ama zamanın yoksa üçüncü bölüme geçebilirsin.
Bu bölümde kendi jenerasyonumdan içli dışlı olduğum hareketli görüntü havuzunu hatırlamaya ve daha önceki dönemlerinkiyle karşılaştırmaya çalıştım. Eğer “Zaten içim dışım 80ler, 90lar nostaljisi ile doldu. Yeter!” diyorsan peki... Yazdıklarım aslında nostaljik hüzün değil ama zamanın yoksa üçüncü bölüme geçebilirsin.
Bu aşamada çocukluğumdan biraz bahsetmek
istiyorum. Çünkü aşağı yukarı benzer bir jenerasyondan insanların, kendi
büyüdüğü görsel havuzun ne olduğunu hatırlaması bu yazının anlatmaya çalışacağı
şeyleri daha anlaşılır kılacaktır.
Resim 1: 80lerin sonu, 90lar ve 2000lerin başı
Ben 91 doğumluyum. Çocukluğum büyük oranda
çizgi film izleyerek ve atari oyunları oynayarak geçti. Şu an sık sık şikayet
edilen “sokağa inmeyen çocuk” tipolojisi açısından bizim jenerasyon bir geçiş
sürecini ifade eder. Bizler (benim biraz asosyal bir çocuk olmam dışında)
sokağa inip oyun da oynayan ama birçoğumuzun imkanı olsa kendini joysticklere,
atari kollarına, bilgisayar ve televizyon ekranlarına bırakabileceği bir
jenerasyonduk.
Biz Pokémon, Power Rangers, Tsubasa,
Dragon Ball, Digimon, Ay Savaşçısı (kızların çizgi filmi diyerek dalga
geçildiği için gizli gizli izlerdim :D) izleyerek büyümüş; ataride ise
defalarca kez Super Mario Bros, Pac Man, Donkey Kong, Tetris, Contra, Road
Fighter, Mortal Combat, Street Fighter bitirmiş, atarilerimizin bataryasını
defalarca kez yakmış, atari kollarını defalarca kez kırmış bir dönemdik. Biraz
daha büyüdüğümüz zamandan ise düşük RAM’li, Windows 98 veya XP işletim
sistemine sahip bilgisayarlarda oynadığımız FIFA ve Counter Strike maçlarını, internetin popüleritesini
hızla arttırışını, forum sitelerinı ve MSN kültürünü , tüplü televizyonlarda izlediğimiz Kral TV kliplerini hatırlarız.
Bu dönemler benim ciddi anlamda film
izlediğim, film arşivleri yaptığım bir dönemdir. Üniversiteye ve yakın
zamana geldikçe ise ben de kendimi daha kısa yabancı dizi kültürüne ve internetteki
uçsuz bucaksız komikli video ve Internet Memes kültürü içinde, sosyal medya ile
haşır neşir bir şekilde bulmuş durumdayım. Koleksiyonerlik veya
arşivcilik ise tarihte kaldı.
90lıların çocukluk, 80lilerin gençlik
dönemini geçirdiği bu görsel havuz ile bizden otuz sene öncekilerin içinde
doğduğu görsel ortam ciddi anlamda farklılaşır. Bizim jenerasyonun izledikleri
hikayesel anlamda daha fazla aksiyon, sahneler açısından daha fazla hareket ve
kurgusal açıdan daha fazla kesmeyi içerir. Örnek olarak annemin izlediği bir
çizgi film olan Heidi ile benim fanı olduğum bir çizgi film olan Pokémon’un
giriş jeneriğini karşılaştıralım.
Video 6: Pokêmon Jenerikleri
Video 7: Heidi Jeneriği
Ya da 60lardan bir müzik klibi ile bizim
yetiştiğimiz kültürden çıkan bir müzik klibinin (müzikle de ilişkili bir şekilde) kurgusal hızı ciddi oranda
farklılaşır.
Video 8: Örnek Bir Kral Tv Klibi (Tarkan - Ölürüm Sana)
Video 9: Beatles -Help
TRT yakın zamanda arşivinin bir kısmını
açtı. Nostaljik bu videolara bakınca da fark net bir şekilde görülebilir.
Haberciliğin şekli bile karşılaştırılamayacak boyuttadır.
Video 10: Show Tv'de Reha Muhtar Haberciliği
Video 11: Uğur Dündar ve Muhteşem Türkçesiyle Uyuşturucu Satıcısı
Bir yandan da özellikle video oyun
kültürünün popülerleşmeye ve ulaşılabilir hale geldiği bizim zamanımızda, bu
oyunlar vasıtasıyla hızın kutsandığı bir kültür içinde doğduğumuz da bir
gerçek. Bu jenerasyon, Super Mario ve türevlerinin, PacMan, Tetris, Araba
Yarışı ve iki kişilik Dövüş Oyunları’nın level atladıkça hızlandığı, iyi
oynamanın hızlı oynamakla, tuşlara hızlı basabilmekle eşdeğer olduğu bir dönemi
yaşadı.
Video 12: Atari Oyunları Kolajı
2017’e geldiğimizde ise hareketli
görüntünün ulaştığı hız gerçekten “baş ağrıtıcı” boyuttadır. Günümüzde
hareketli görüntünün ulaştığı hızın boyutlarına girmeden önce kısa bir
tarihselleştirme yapmak istiyorum.
3.
Bölüm: Hareketli Görüntünün Keşfi ve İlk
Üretimler
Bu bölümde hareketli görüntünün ilk keşfinden, ilk filmlerden ve ilk kurgu denemelerinden bahsettim. Eğer “Ben siyah beyaz filmleri pek sevmiyorum...” ya da “Ben zaten bunları biliyorum kısa kes!” diyorsan direk dördüncü bölüme atla.
Bu bölümde hareketli görüntünün ilk keşfinden, ilk filmlerden ve ilk kurgu denemelerinden bahsettim. Eğer “Ben siyah beyaz filmleri pek sevmiyorum...” ya da “Ben zaten bunları biliyorum kısa kes!” diyorsan direk dördüncü bölüme atla.
19. yy’ın sonlarına doğru hareketli
görüntünün keşfiyle beraber hem film üreticileri hem de izleyici kitlesi için
“büyülü“ bir dönem başlıyordu. Çoğu sinema tarihi kitabında kabul edildiği
üzere[ii] para karşılığı ilk gösterime sunulan film, Lumiere Kardeşler tarafından çekilen “Lumiere Fabrikasından İşçilerin Çıkışı” ,
1895 yılında Paris, Grand Cafe’de dar bir kitleye izletildi.
Video 13: Lumiere Fabrikasından İşçilerin Çıkışı (1895)
O dönemki izleyici kitlesi için “hareketli
görüntü” bugün olduğundan bile çok daha büyüleyicidir[iii].
Bir cihaz (sinematograf) korkutucu bir sesle çalışıyor, o cihazın (aslında bir
nevi bir canavarın) ağzından bir ışık çıkıyor, ve o ışığın vurduğu yüzeyde
kendi yaşadıkları dünyanın bir yansıması, hareketli bir şekilde akıyor.
Bu “büyü” günümüz seyirci kitlesi için üç,
dört, beş, altı boyutlu filmlerin, sanal gerçeklik cihazlarının çok daha ötesinde bir
etkiyi içinde barındırır. Öyle ki seyirci izlediğinin “gerçek” olmadığını tam
olarak kavrayamaz. Her ne kadar günümüz seyircisi sinemada izlediği filmin
gerçekliğine kendini kaptırsa da bir yandan izlediğinin sadece bir film
olduğunun farkındadır. Fakat o dönem seyircisi için bu ayrımı yapmak bizim gibi
hareketli görüntü dünyası içerisinde büyümüş kişiler kadar kolay olmamıştır.
Onlar bütün bu gösteriyi gerçekten bir sihir gibi seyretmişlerdir. Çok
fazla bahsedilen bir anlatı olarak Lumiere’lerın “Bir Trenin Gara Gelişi”
filminin gösteriminde seyirciler sahneye doğru yaklaşan trenden korkarak
ekranın önünden kaçmaya çalışmıştır.
Video 14: İzleyicilerin "Bir Trenin Gara Gelişi"nı İzlerkenki Tepkilerinin Canlandırması
Bu dönemki ilk üretimler bizzat izleyici
kitlesi olan işçilerin günlük hayatlarını herhangi bir kurgu gereksinimi
olmadan, olduğu gibi anlatan filmlerden oluşur. Seyirci kitlesel bir şekilde,
kendini sinema büyüsüne kaptırmış haldedir ve günümüzde anladığımız şekilde bir
hikaye gereksinimi duymamıştır. Bu filmler çekilirken çoğu zaman kamera bir
yere konmuş, kayda basılmış ve büyük oranda tek çekimlerden oluşan bu filmler
seyircilere sunulmuştur.
Video 15: İlk Filmlerden Kolaj
Fakat bir süre sonra sadece gündelik insan
hayatını anlatan filmler değil, başka ülkelerden, coğrafyalardan gezici film
yapımcılarının çektiği filmler de üretilmeye başlanmış. Sinema büyüsünün
azalmaya başlaması ile beraber “hikayesi olan” filmler daha fazla rağbet
görmeye başlamış. Bu dönem eski bir sihirbaz olan “George Melies” gibi
yetenekli isimler bir çok film çekmiş[iv].
Video 16: George Melies Filmlerinden Bir Kolaj
Sinemanın seyirci üzerinde oluşturduğu
etkinin farkına varan bir çok isim de daha akıcı ve seyircinin kopmadan
izleyebileceği bir film anlatısı oluşturabilmek amacı ile deneyler yapmış ve
ilk kurgu denemeleri birbirini izlemiş. Kurgunun yaratıcısı olarak anılan
Amerikalı D.W Griffith bu isimlerin en çok bilinenidir.
1915 yılında yaptığı 'Bir Ulusun Doğuşu'
adlı (ırkçı öğeler taşıdığı için tartışmalı da olan) filmle büyük bir şöhrete
ulaşan Griffith, sinemanın olanaklarını keşfetmeye başlamış ve sinemaya yön
veren sanatçılardan biri olmuştur. Griffith sinema açısından kurgusal anlatım
tekniklerini geliştirmiş ve sinemayı düz bir hikaye anlatımından çıkarmıştır.
Eskiden kamera sabit bir yere yerleştirilir ve filmin hikayesi bir tiyatro
sahnesi gibi kameranın önüne girip çıkan oyuncular ve onların aksiyonlarıyla
akardı. Griffith ise kamerayı farklı yerlere koymuş, farklı açılardan ve
ölçeklerden çekim yapmış ve bunları doğru bir şekilde birbirine bağlayarak bir
dil oluşturmuştur. Bir Ulusun Doğuşu filminde Griffith, sinemasal kurgu
teknikleri, orjinal kamera kullanımı, paralel kurgu, yakın çekimler (close up),
dikey kamera hareketleri (tilt) gibi halen kullanılan teknikleri kullanmıştır[v].
Video 17: Griffith Kurgusundan Örnekler
Griffith’in miras bıraktığı kurgu anlayışı
filmik anlatıda sürekliliği sağlama, seyirciyi sinema perdesine kitleme
ve onu bir nevi hipnotize ederek, filmik gerçekliğin içinden çıkmasını önlemek
üzerinedir. Bununla beraber Sovyet sinemacılar (Eisenstein, Pudovkin, Kuleşov,
Vertov gibi) hareketli görüntünün diğer sanatlardan nasıl ayrıldığını anlamaya
çalışmış, bazılarını Griffith’in önceden uygulamış olduğu kurgunun ilk temel
kurallarını teorize etmişler ve yeni bir bakış açısı getirmişler.
Özellikle Sovyet Sinemacıların teorize
ettiği “Entelektüel Montaj”da sinemanın diğer sanat türlerinden kesin ayrımının
”Kurgu” olduğu vurgusu yapılmış. Temelde bir shot’tan sonra gelen ikinci
shot’ın ne olduğunun ve bu iki shot’ın beraberinde oluşturduğu yeni anlamın
üzerine kafa yormuşlardır.[vi]
Video 18: Entellektüel Montaj Örnekleri
Eisenstein’ın bu kurgu kavramını ortaya
atmasının altında Marksist teorinin yanında son derece ilgili olduğu Japon
ideogramları vardır. Tümüyle sembolik bir dil olan bu ideogramlarda, kuş + ağız
“şakımak” anlamına gelirken, çocuk + ağız “ağlamak”, köpek + ağız ‘’havlamak’’
anlamına gelir. Her anlatımda ‘’ağız’’ sembolü ortak iken, asıl anlam ikinci
kavram ile değişir ve farklı bir anlatım ortaya çıkarır, yani iki farklı
anlatım sonucu yeni bir kavramın ortaya çıkmasını sağlar[vii].
“Entellektüel Montaj”da da iki farklı çekim ardarda geldiği zaman üçüncü bir
anlam ortaya çıkarır.
Kurgu’nun temel prensiplerinden Kuleşov
Efekti’nı açıklayarak bir örnek verelim. Kuleşov, deney için hazırladığı kısa
filmde, Çarlık döneminin ünlü sinema oyuncusu İvan Mozjuhin’inin bir noktaya
bakarken çekilmiş görüntülerini alır. Ve aralara bir tas çorba, genç ve güzel
bir kız ve bir çocuk tabutu görüntülerini yerleştirir. Film bir grup seyirciye
izletildiğinde, izleyiciler, Mozjuhin’in yüzü her göründüğünde ifadesinin
değiştiğini ve tasa bakarken aç, kıza bakarken arzulu, tabuta bakarken üzgün
göründüğünü düşünürler. Halbuki Mozjuhin’in bütün sahneleri için aynı çekimi
kullanılmıştır.[viii]
Video 19: Kuleşov Deneyi
Video 20: Kuleşov Efekti, Hitchcock Anlatımıyla
Sovyet Sinemacılarına göre özellikle
Amerikan filmlerinin seyircide yarattığı uyuşturucu, hipnotize edici etkiden
uzaklaşılmalıdır. Aynı zamanda sadece bir çekimden sonra gelen diğer çekimin ne
olduğu değil, bu çekimlerin nasıl bir ritimle ve hızla sıralanacağı da
önemlidir.
Potemkin Zırhlısı filminin ‘’Odessa
Merdivenleri’’ sahnesi bu açıdan önemli bir eserdir. Bu sahnede Çarlık rejimi
askerlerinin merdivenlerden inerek, insanlara ateş açmaları ve merdivenden
inmeye çalışan insanların düzensiz bir biçimde etrafa kaçışmalarının
görüntüleri vardır. Sahnede genellikle yakın plan ölçekler kullanılmşıtır, böylece
halkın üzerinde oluşan korku ve kaçış daha net bir şekilde izleyiciye
aktarılmıştır. Eisenstein’ın filminde yakın plan, bir hareketin devamı olarak
kullanılmaz, devamlılığı bozar ve görsel açıdan doğal bir değişim yaratır.
‘’Odessa Merdivenleri’’ sahnesinde askerlerin bitmek bilmeyen bir şekilde inişi
halkın etrafa kaçışı ve adeta nefes nefese birbirini izleyen bir ritim vardır.
Montaj hileleriyle bir dakikalık sahneyi filmde 5 dakika olarak gösteren
Eisenstein, çekimleri de kısa kısa kesip ötekine bağlayarak gerilimi arttırmış
ve kurgu açısından halen ders olarak okutulan bir sahneye imza atmıştır.
Video 21: Odessa Merdivenleri Sahnesi
Günümüze geldikçe bu sinema ve kurgu yaklaşımları her filmik üretimde kendine yer bulmuş, farklı akımlar ve teorisyenlerle beraber zenginleşerek yüzbinlerce film, dizi, video çekilmiş ve çekilmeye devam etmektedir.
4. Bölüm: Günümüze Gelirken, Hayat Pratiklerimiz
Bu bölümde şu anki hayat pratiklerimizi incelemeye, biraz daha anlamaya çalıştım. Eğer “Herkes de sürekli böyle yazılar yazıyor, hep aynı şeyler, anladık!” diyorsan seni beşinci bölüme alalım.
4. Bölüm: Günümüze Gelirken, Hayat Pratiklerimiz
Bu bölümde şu anki hayat pratiklerimizi incelemeye, biraz daha anlamaya çalıştım. Eğer “Herkes de sürekli böyle yazılar yazıyor, hep aynı şeyler, anladık!” diyorsan seni beşinci bölüme alalım.
Sinemayla ilgilenenlerin yaşadığı dünya da değişiyor ve dönüşüyor. Geçirdiğimiz inanılmaz boyutlardaki teknolojik değişimin ve iyice içselleştirmekte olduğumuz tüketimci alışkanlıklarımız, yaşam biçimlerimizi büyük oranda değiştirmiştir. Şimdi, bu yazının yazılmasına sebep olan, benim de çok fazla maruz kaldığım “hız”, “geçicilik”, “basitlik ve konfor” gibi temel başlıklara bir göz atalım.
Hepimizin şahit olduğu “ivmeli hızlanma”
sadece bilgisayarlarda, telefonlarda, ulaşım araçlarında, iletişim biçimlerinde
değil hayatın her alanına sirayet etmiş durumda. Zaman sıkıntısı yaşayan, boş
zamanı olmadığını düşünen, var olan boş zamanını nasıl geçireceğini de
seçeneklere indirgemek zorunda olan, hayatı büyük oranda planlanmış bir
toplum (şehirli, güncel, maddi açıdan orta ve üst sınıf) içerisinde yaşıyoruz.
Bu toplum için artık geçmiş ve gelecekten ziyade bugün var ve bugünün en
verimli (üretken anlamda değil, tüketici anlamda) en hızlı şekilde yaşanması
gerekiyor. Temel mottolar: “Ömür çok kısa ve yaşanabilecekler bir an evvel
yaşamalı” . Zaman “anı” biriktirmek için değil “yaptım” denebilecek şeyler için
harcanmalı.
Resim 2: YOLO (You Only Live Once / Sadece Bir Kere Yaşarsın)
Yavaşladığın an hayatta kalmanın imkansız
olduğu bir dönemde yaşıyoruz. En iyi notları, en eğlenceli sosyal aktiviteleri
en hızlı şekilde yapmalı, yapılacaklar listemizi en hızlı şekilde
doldurmalıyız. Çok kısa süren mülakatlarda kendimizi en doyurucu ve en hızlı
şekilde sunmalı ve karşımızdaki kişiyi çok kısa sürede yaptıklarımız ve çok
yönlülüğümüzle etkilemeliyiz.
Okuyabileceği, daha doğrusu okudum
diyebileceği kitapları hızlı okuma kurslarında öğrendiğimiz tekniklerle
okumalı, filmleri izlemeli, şehirler ve ülkeler görmeli ve asla beklememeliyiz.
Dünyayı gezmek için emekli olmayı beklememize gerek yok, şu an yakın çevremde
bir çok insan daha üniversiteyi bile bitirmeden dünyayı gezmeye başlıyor.
Resim 3: Hızlı Okuma Teknikleri
Bu hızlı dünyada yavaşlığa ve beklemeye
asla taammülümüz yok. Bir yere geç kalmamak için önümüzde yavaş yürüyenlere,
sırada yavaş hareket edenlere, yavaş internetlere, bilgisayarlara, telefonlara,
yavaş konuşan insanlara büyük bir öfke duyuyoruz. Sıkılmaya asla
tahammülümüz yok. Sıkılıp, neden sıkıldığımızı anlamaya ve daha üretken bir
zaman geçirmeye çalışmaktansa, o zamanı kendimizi eğlendirebilecek aktivitelere
teslim etmeyi tercih ediyoruz.
Bu hız bir konforu da beraberinde talep
ediyor. Kullandığımız her şeyin hızlı olduğu kadar konforlu, basit ve anlaşılır
olmasını talep ediyoruz. Kullandığımız uygulama ve programlar, “basit ve hızlı”
oldukları ölçüde indiriliyor, değer kazanıyor.
Hızlı, basit, konfor ve geçici bir tüketim
ve ilişki yumağında durmak ve düşünmek, kafa yormak da “zaman öldürücü”
aktiviteler olarak görülüyor veya “çok uğraştırıcı, göz korkutucu” olarak
görülüyor. Kendi kullandığım sosyal mecralardan da tecrübe ettiğim kadarıyla
bu yazı gibi uzun yazılar, uzun filmler, uzun videolar, uzun müzikler asla ama
asla itibar görmüyor, “tüketilmiyor”.
Resim 4: Bir Dönemin Popüler Caps'i: Özet Geç!
Anı yaşamak yerine onu “yaptım”
diyebilmenin ve diğerlerine göstermenin prim yaptığı bir çağdayız. Herhangi bir
konserin kendisini izlemektense o sırada orada bulunup videoya alıp paylaşmanın
veya bir kitabı okumaktansa, kitaptan alıntıları görselleştirerek paylaşmanın
daha kolay ve işlevli görüldüğü bir dönemde, sahip olabileceklerimizden
fazlasını üretmemizle beraber, onları tüketmek, kullanıp atabilmeye ihtiyaç
duyduğumuz bir çağdayız.
Yani durmamalıyız, sürekli hareket
etmeliyiz. Durmamız demek, yavaşlamamız demek, bir yere yerleşmemiz, orada
zaman geçirmemiz, orada anılar oluşturmamız, emek harcamamız, bir yere ait
olmamız demek de oluyor. Bu nedenle hızlı olduğu kadar geçici olan ilişkileri
de kurmak zorundayız. Olabildiğince çok fazla sevgilimizin olması, bu yüzden
hepsi ile kısa süreli ilişkiler geliştirmemiz lazım. Daha doğrusu ilişki insanı olmamalıyız. Kısa süreli bir sürü
arkadaşlıklar kurmamız; bir yerde kısa süreli oturmamız gerekiyor. Aynı iş
yerinde uzun süre çalışmak günümüzde başarısızlık olarak görülüyor. Örgütsüzlük
ve bireysellik kutsanıyor. Yalnızlık özgürlük ve bağımsızlık olarak
pazarlanıyor.
Resim 5: Nike Free Run+ ile "Kendini Özgürleştir"
Bu hız ve zaman sıkıntısının daha hızlı
veri işleyen beyinlere yönelik olduğu önermesinin pek de doğru olmadığını da
söylemek gerekir. Örneğin iki buçuk saatlik bir filmi izlemek için üşenen
bireyler üç dört saat boyunca birer dakikalık kısa videolar izleyebilir. “Artık
kitap okumuyoruz” geyiğine bile girmiyorum çünkü bırak kitabı paragraf bile
okunmuyor, onun yerine bir kaç karakterlik facebook, twitter, ekşi entryleri
okunabilir. Çünkü aslında zihinsel işlevleri bir nebze törpülenmiş,
tembelleşmiş, ses, ışık ve hareket ile uyarılmaya bağımlı hale gelmiş durumdayız.
Şu an özellikle de 18 yaşından küçük bir bireye bir kaç dakikadan uzun durağan
bir görüntü izletmek ve dikkatinin dağılmamasını beklemek pek mantıklı değil.
5.
Bölüm: MTV Kurgusuyla Beraber Görsel
Üretimler
Bu bölümde Mtv kültünden ve onunla özdeşleşen hızlı film kurgusu mantığından kısaca bahsettim. “Bence gene de uzun olmuş, sadede gelebilirsek sevinirim!” diyorsan doğruca altıncı bölüme...
Bu bölümde Mtv kültünden ve onunla özdeşleşen hızlı film kurgusu mantığından kısaca bahsettim. “Bence gene de uzun olmuş, sadede gelebilirsek sevinirim!” diyorsan doğruca altıncı bölüme...
1981’de kurulmuş olan MTV kanalı, kendine has ve şu an içimize kadar işlemiş bir görsel kurgu tarzı ile bilinmektedir. MTV kuşağı açısından geleneksellikten ve çizgisel öykü anlatımından uzak olmak önemlidir. MTV kurgusu hızlı kamera hareketleri, hızlı kesmeler, gösterişli ışıklandırmalar anlamına geliyor. Bir video veya filmin MTV kurgusuna sahip olması, içerikten ziyade biçim özentililiği olarak görülebiliyor. Zayıf içeriklerin, sık geçişli, gereksiz planlı ve akıcı montajlama ile bir araya getirilerek sürükleyici olması MTV kuşağının bir görsel tüketme alışkanlığını ifade ediyor.
Video 22: Mtv Kurgusundan Örnekler
Gerek bir önceki bölümlerde bahsedilen temel
hayat pratikleri gerek de MTV kurgusu gibi seyirciyi izlediği şeyden koparmamak
üzerine kurulu bir sektör, aksiyon dolu çizgi filmler ve video oyunları içinde doğan 80li ve 90lıların görsel tercihleri de
şüphesiz buna yönelik oluşmuş durumda. 2000lilerin içinde doğduğu sosyal medya
havuzu ise çok daha kritik bir eşikte.
Şu an anaakım bir gişe filminde de hızlı
ve akıcı kurgu bir filmin olmazsa olmazı durumundadır. Hatta sanat filmleri
olarak tabir edilen ve popüler sinema salonlarındansa festivallerde kendilerine
yer bulabilen alternatif filmler de “sıkıcılıkları” ölçüsünde dalga
geçilmektedir. Tıp ki Recep İvedik’in Uzak filmine yönelttiği eleştiri gibi : ”
Filme başladım adam yürümeye başladı, ben o sırada filmi bıraktım, çıkıp tüm
faturalarımı ödedim geldim adam halen yürüyor...”
Bir Hollywood filminin fragmanı ile
bağımsız bir yapımın fragmanı bile izlendiğinde aradaki dramatik fark
hissedilecektir. Hatta gişelik yapımlar, fragmandan bile kısa teaser yayınlama
eğilimindedir. Ekstrem bir örnek olarak daha çok çektiği müzik klipleri ile
tanınan Jonas Åkerlund da “uzun metraj bir film de neden daha hızlı
olmasın” diyerek Spun filmini çekmiş ve en fazla kesme içeren rekortmen bir iş
ortaya koymuştur. Fakat hakkını vermek gerekirse, filmin hızlı kurgusu ile
gerek teenage uyuşturucu temalı konusu gerek de histerik karakterleri
arasındaki ilişki sadece biçimsel olarak görülemeyecek şekilde tasarlanmıştır.
Video 23: Spun Fragmanı
6.
Bölüm: YouTube Çağı
Bu bölümde YouTube Çağı’ndan bahsettim. YouTuberlerin kitlesini videolarına çekebilmek veya videolarında tutabilmek için yaptığı hileleri görmeye çalıştım. "Ben zaten YouTube izlemiyorum, ben daha çok belgesel..” diyorsan yedinci bölüme transfer olabilirsin.
Bu bölümde YouTube Çağı’ndan bahsettim. YouTuberlerin kitlesini videolarına çekebilmek veya videolarında tutabilmek için yaptığı hileleri görmeye çalıştım. "Ben zaten YouTube izlemiyorum, ben daha çok belgesel..” diyorsan yedinci bölüme transfer olabilirsin.
Artık MTV’den ziyade, YouTube jenerasyonunun içinde doğduğu bir çağdayız. YouTube milyonlarca kullanıcının ziyaret ettiği günümüzün en büyük video platformu. YouTube videoları yıllık olarak 1 trilyondan fazla görüntülenmeye sahip. Her ay YouTube'da izlenen videoların saat olarak süresi: 10 milyarın üstünde. Her dakika 100 saatten fazla video yükleniyor. Gençlerin % 50'si YouTube'un favori sitesi olduğunu söylüyor. GEN Z’nin (2000 ve sonrası doğumlular) % 83'ü, GEN Y’nin (80lerin başı 90ların sonu doğumlular) % 70'i, GEN X (60ların başı 70lerin sonunda doğanlar) % 58'i ayda en az bir defa YouTube'u ziyaret ediyor. [ix]
2000 doğumlular bu Youtube videoları
içinde büyüdü. En fazla aboneye sahip olan Youtube kanalı PewDiePie ve diğer
kanalların çok büyük bir oranı bu 18 yaş altı kitleye hitap eden video
içerikleri üretiyorlar. Çoğu YouTube kanalı PewDiePie gibi videolarına önce
bilgisayar oyunlarını hem oynayıp hem yorumlayarak başlıyor ve bir süre sonra
bu videolar Vloga evriliyor. Vloglar ciddi bir benzerlik içeriyor. Popüler bir YouTube kanalı olabilmek için, oyun, makyaj, slime, soru cevap, yorumlardan
şarkı, gülmeme challenge gibi temel kategorilerde video üretmeniz gerekli.
Populerite öyle olduğu iddia edilse de
orjinal içerikten ziyade izleyici kitlesini çekecek video başlığı ve thumbnaile(küçük resim) bağlı. Aynı zamanda videoyu izlemeye başlayan kitleyi videonun başında
tutacak çekim ve montaj hileleri çok önemli. Bu noktada YouTube piyasasına
yaptığı işlerle yön veren PewDiePie’ın videoları incelemeye değer.
Video 24: Örnek PewDiePie Videosu (Gülmeme Challenge)
PewDiePie, seyirci kitlesinin videoyu izlemeye devam
etmesi için doğru görsel ve video isimleri seçmeli. Seçilen isim ve
video resimleri asıl içerikle doğrudan alakalı olmak zorunda değil.
PewDiePie’ın kendisi de bizzat dalga geçse de en popüler YouTuber olarak
kalabilmek için click bait[x] yapmak
zorunda.
Resim 6: Popüler Bir ClickBait ( Kanalımı Siliyorum)
Ayrıca olabilecek en farklı en tuhaf
içerikleri seçmeli. En alakasız muhabbetleri, olabildiğince fazla alaya
alarak yorumlamalı.
Video 25: PewDiePie Videolarından Kesit-1
Daha videolarının girişinde kendi kanalını tanıtmaktan
(how is it going bros, my name is pewdiepie!) başlayarak tüm video boyunca çok
hızlı bir şekilde konuşması gerek. Bu konuşmalarda nefes araları bile kesilmeli
ve cümleler boşluksuz bir şekilde birleştirilmeli. Konuşmalarda duraksamaların
olabilecek en tuhaf anlara denk gelmesi ve izleyeni güldürmesi gerekiyor. Her
bir kaç saniyede bir “yarmalık” bir espri yapmalı.
Video 26: PewDiePie Videolarından Kesit-2
Seyirci kitlesini videosunda tutabilmek için, yaptığı
çekimleri saniyede bir kaç kez kesip yapıştırarak montajlaması gerektiğini
söylemeye gerek yok. Fakat yaptığı çekimler, daha da hızlanabilmek için
ihtiyacı olan hız için yeterince çeşitli ve bol değil. O yüzden daha farklı
hilelere başvurmalı.
Konuşmada önemli olabilecek, vurgu
yapılabilecek nerdeyse her kelime için kadraj içerisinde ekstrem zoomlar
yapmalı. Bir çekimden öbür çekime geçerken görüntünün ışığı, rengi, kontrastı,
ölçeği değişmeli.
Video 27: PewDiePie Videolarından Kesit-3
Görüntüye sık sık farklı, alakasız fontlarda ve farklı
boyutlarda yazılar girmeli ve bu yazılar kadraj içerisinde olabildiğince farklı
yönlerde hareket etmeli.
Sık sık video altından birbiriyle tamamen
alakasız ama görüntüde vurgu anlarını verecek ses efektleri ve müzik
kullanmalı.
Video 28: PewDiePie Videolarından Kesit-4
Kısaca PewDiePie başta olmak üzere
YouTuberların, seyirci kitlesini (özellikle 18 yaş altı kitleyi) videoda
tutabilmek için zihinlerini gerekirse dakikalar değil saniyeler ve hatta bazen
saliseler içerisinde defalarca kez ses, ışık, yazı, konuşma ve kesmelerle
uyarması ve kitlenin canının sıkılmaması için ne gerekiyorsa onu yapması gerek.
Ben popüler oyuncağı stres çarkı olan bu
seyirci kitlesini çamaşır makinesi izleyen kedilere benzetmekte bir sıkıntı
görmüyorum.
Resim 7: YouTube İzleyici Kitlesi (Temsili)
7.
Bölüm: Diğer Sosyal Platformlar
Bu bölümde de diğer sosyal platformlarını:Facebook’u, Instagram’ı, Snapchat’ı, Vine’i vs. gene kısaca(?) anlatmaya, gündelik hayat pratiklerimizle paralelliklerini görmeye çalıştım. "Ben sosyal medya kullanmıyorum ya..." diyorsan muhtemelen bir kaç aya bir hesap açacağın uyarısında bulunarak seni son bölüme davet ediyorum.
Bu bölümde de diğer sosyal platformlarını:Facebook’u, Instagram’ı, Snapchat’ı, Vine’i vs. gene kısaca(?) anlatmaya, gündelik hayat pratiklerimizle paralelliklerini görmeye çalıştım. "Ben sosyal medya kullanmıyorum ya..." diyorsan muhtemelen bir kaç aya bir hesap açacağın uyarısında bulunarak seni son bölüme davet ediyorum.
Aynı zamanda diğer sosyal medya mecraları da incelemeye değer. Sosyal medyanın ilk büyük süper starı Facebook’ta şu an popüler bir paylaşım yapabilmek için onu bir görsele indirgemeniz gerekiyor. Bir kaç paragraftan uzun bir yazının okunması zaten imkansız. Onun yerine doğru alıntıları doğru backgroundlar ile birleştirerek çarpıcı ve hızlı tüketilebilir içerik üretmeniz gerekiyor.
Resim 8: "Bu Harika!"
Zaten illa yazı yazacaksanız onu 140
karakter ile sınırlandırılmış bir şekilde "tweet" atmanız daha
mantıklı. Biraz uzun yazacaksanız da (benim de şu an yaptığım gibi) okuyucu
kitlenizi korkutmamak için uzun paragraflardansa kısa bölümlemelere gitmeli ve
bol görselle zenginleştirmelisiniz. Ya da ciddi konulardan bahsedecekseniz onu
sunum haline getirmeli mümkünse izleyicinin ilgisini çekecek animasyonlarla
kısa anlatılar haline getirmeniz gerekiyor. Yani kitleye ulaşabilmek için
öncelikle içeriğinizin yazıdan ziyade, bir görsel içermesi gerekiyor.
Video 29: Sartre ve Varoluşçu Felsefe - 8Bit Animasyon Eşliğinde
Fakat gene de bir kaç dakikadan uzun bir
videonun izlenmesi çok kolay değil. O videolar yerine bir kaç saniyelik
döngülerden oluşan gifler üretmelisiniz.
Resim 9: Popüler Bir Gif
Esprilerinizi uzun anlatılarla sıkmak yerine bir ölçek
içine sığdırmanız şart. “Meme” ler de o zaman yardımınıza yetişiyor.
“Meme” kelimesi, Yunanca taklit etmek kökeninden geliyor. “Internet Memes”
kavramı felsefi ve akademik olarak bunun çok üzerinde bir önem ve kapsam taşıma
potansiyeline sahip. “Internet Memes”, içeriğin minimize olduğu, Twitter’da bir
hashtag ile bir felsefenin veya şakanın sembolize edilip saniyede milyonlarca
insana ulaştığı çağımızda önemli bir araç olarak önümüzde duruyor.[xi]
Resim 10: Popüler Internet Memes Örnekleri
İnternetin diğer süper starı Instagram’da ise
populariteyi kaybetmemek için düzenli aralıklarla “anlarınızı” paylaşmanız
gerek. Geçmişte amatör fotoğraflar, önemli anları sonradan bakıp hatırlamak amacı
ile çekilirdi. Amaç ileride bakıp o anları hatırlamak için bir belge üretmekti.
Halen de aile evine gidenler için fotoğraf albümlerini açmak ve o anlara dair
geçmiş günler muhabbeti yapmak bir ritüeldir. Kısaca bundan çok değil bi on
sene öncesine kadar fotoğraf geleceğe yatırımdı. Fakat şu an fotoğraf çok kolay
çekilebilir ve paylaşılabilir bir hale geldikçe gelecekte dönüp bakabilmek için
fotoğraf çekmek ikinci plana düştü. Daha ziyade, anınızı hemen o sırada veya
bir süre sonra doğru zamanda başkalarına gösterebilmek için fotoğraf bir araç
olmuş durumda. Bir araya gelmek ve anılarımızı anlatıp iletişim kurmak yerine,
yaşadıklarımızı hemen o an olabilecek en kolay formatta diğerlerine transfer
etmeyi seçiyoruz. Bu aşamada Instagram dikkat çekiyor. Instagramda çok like
alabilmek için az önce olabilecek en iyi ışığı ve gülüşü yakalayıp çektiğiniz,
olmadıysa çeşitli filtre aplikasyonlarıyla düzenlediğiniz fotoğraflarınızı
düzenli bir şekilde paylaşmanız lazım. Gene popüler olabilmek için
olabildiğince kendinizi çekmeniz (selfie) gerektiğini hatırlatmama bile gerek
yok. Bir de başkalarını beğenmeyi ihmal etmeyin.
Resim 11: Instagram (Temsili)
Fakat Instagram’ın işi o kadar da kolay olmadı. Yakın
zamanda kendi platformuna dahil ettiği hikaye formatı olmasa popularitesini
Snapchat’e kaptırmak üzereydi. Snap veya Instagram’daki haliyle “hikaye”
formatında ise fotoğraf ve çeşitli efektlerle bezeli videolar çekip
takipçilerinize gönderiyor ve o içerik takipçileriniz tarafından sadece belli
bir süre boyunca görüntülenebiliyor. O süre sonunda da paylaştığınız
içerik tamamen siliniyor. Yani yeni formatta artık “anılar biriktirmek”ten eser
kalmamış durumda. Tamamen “ben bunu yaptım/yapıyorumların” teşhirinden oluşan
bir platformla karşı karşıyayız. Eğer karşı taraf paylaştığınız snap’i
screenshot alıp saklarsa ve size sonradan gösterirse bu garip karşılanacak
hatta ayıp olacaktır. Kalıcı olmadığınız için de istediğiniz en özensiz içeriği
üretebilirsiniz. Her şey “anı paylaşmak” için.
Resim 12: Popüler Bir Snap Efekti
Video içerikleri açısından Vine ayrıca
dikkate değerdir. Vinelar sayesinde artık uzun video içerikleri üretmek yerine,
yapabileceğiniz esprileri, anlatacağınız hikayeleri 6-7 saniyelik sürelere
sıkıştırmalısınız. Takipçilerinizi eğlendirebilmek için sürenizin bir kaç
saniyeden ibaret olduğu bir platformdan bahsediyoruz. Şu an sosyal medya
fenomeni olan isimlerin büyük çoğunluğu da ilk popularitelerini Vine
fenomenliklerine borçlular. Fakat daha ciddi paralar kazanabilecekleri için de
çoğu YouTube’a transfer oldu.
Video 30: Popüler Vine Videolarından Bir Kolaj
Şu an interneti kasıp kavuran içeriklerin
boyutu bu: Olabildiğince kısa, hızlı, basit, vurucu ve mümkünse geçici
olmanız gerekiyor.
Sosyal medyanın hızı ve aktifliğine
yetişmek ciddi bir hayat mesaisi demek. Ondan hoşlanmayabilirsiniz. Ya da bir
süreliğine kapatmak isteyebilirsiniz. Ama bir süre sonra ona geri dönmek
istemeniz çok muhtemel. Zaten sosyal medyanın bir kaç saatliğine kapalı olduğu
durumlarda bile bir şeylerin gerisinde kalma hissiyatı hepimizi tedirgin
ediyor. Yaşıyor olmak demek, başkalarının timeline’ında görünüyor olmak
veya o timeline’ı (zaman tüneli) takip edebilmeniz demek.
Sonuç
Zaten atlayabileceğin başka bir bölüm kalmadı. "Amma uzun yazı yazmışssın. Hayatımdan şu kadar dakka çaldın." diyorsan, sana bu yazıya ayırdığın vakit için teşekkür ediyorum. Lütfen aşağıdaki linkten bu yazıyı beğenmeyi, arkadaşlarınla paylaşmayı ve kanalıma abone olmay....
Zaten atlayabileceğin başka bir bölüm kalmadı. "Amma uzun yazı yazmışssın. Hayatımdan şu kadar dakka çaldın." diyorsan, sana bu yazıya ayırdığın vakit için teşekkür ediyorum. Lütfen aşağıdaki linkten bu yazıyı beğenmeyi, arkadaşlarınla paylaşmayı ve kanalıma abone olmay....
Film öğrencileri de bir an evvel para
kazanabilmek için uzun veya hatta kısa metraj film çekmek yerine video
kliplere, reklam filmlerine yönelmek durumundalar. Eğer sinamatografiden,
ışıktan ve kurgudan anlayan biriyseniz video içerikleri üretmeye yönlendiriliyorsunuz.
İyi bir gözünüz ve ritm duygunuz var ise kaliteli işler de üretebilirsiniz.
Fakat gene bir uyarı: olabildiğince hızlı olmak zorundasınız. Çok çok hızlı
olmalısınız, izleyiciyi büyülemelisiniz!
Video 31: Hey Douglas - Istiklal Re-Edit
Ya da çektiğiniz video klibin izlenmesini
istiyorsanız, izleyiciye saniyede defalarca kez uyaran vermelisiniz. O kadar
fazla çekim alamayacağınıza göre çekimlerinizde sürekli odak değiştirebilir,
kamerayı hareket ettirebilir, kurguda her çekiminizi saniyede onlarca efektle
bozabilirsiniz. Müziğin ritmini yakalamanız ve hatta müziğin önüne geçebilmeniz
gerek.
Video 32: Geçtiğimiz Senenin En Popüler Video Klibi
Bir yandan da unutmamak gerekir ki bu
mevzular sadece film/video içeriği üreten kişileri değil diğer bir çok mecrada
üretim yapan sanatçıları da bağlıyor. Örneğin iyi bir müzik üretmeniz, kitlenize
ulaşabilmeniz için yeterli değil. Doğru görseller ve kurgu ile klipler
oluşturmanız ve müzik içeriğinizi çıplak bir kayıt olarak değil bir video ile
yayıma sokmalısınız. Ya da canlı bir konserde seyircinin gözünde tek başınıza
sahneyi doldurmanız biraz zor, arkanızda veya bizzat ilişkide olduğunuz bir
görüntü uygulamasını aktif kullanmalısınız. Bu diğer sahne sanatları için de
geçerli (tiyatro, dans, performans vs). Hatta edebiyatla uğraşıyorsanız da
kitabınızın fragmanını çıkarmanız iyi bir pazarlama stratejisi oluyor.
Dolayısıyla görüntü kullanımının nerdeyse bütün üretim alanlarına sirayet
ettiği bir dönemde yaşıyoruz.
İşte şu an maruz kaldığımız, özellikle
2000 doğumluların ise bizzat içinde büyüdüğü görsel havuz böyle bir niteliğe
sahip. Günümüzde popüler piyasada, kurgunun amacının Sovyet sinemacıların
önerdiği gibi bir anlam üretmek olmadığı aşikar. Onun yerine seyirciyi
hipnotize etmek ve karşısındaki ekrana kitleyip görüntü bombardırmanına tutmak
üzerine kurulu bir üretim silsilesi içerisindeyiz.
Fakat bu baş döndürücü, büyülü görsel
bombardıman ciddi anlamda zihin yorucu. Bu açıdan YouTube’da başka bir tarama
yapılınca toplumsal bilinçaltımız da ortaya çıkıyor. Daha önce bahsettiğim gibi
izlenebilmek için olabildiğince uyarıcı içeren kısa içerikler üretmeniz
gerekiyor. Fakat YouTube’da saatlerce süren bazı videolar milyonlarca izleme
sayısına sahip. Yaşadığımız hayat ritminden ve görsel bombardımandan
kurtulabilmek için sığınabildiğimiz yerler: saatlerce süren dalga, kuş
cıvıltıları, orman sesleri, ve dinlendirici müzikler eşliğinde meditasyon
müzikleri.
Video 33: Örnek Video
Yaşadığımız koşturmacayı, hayatımızdaki ve
hareketli görüntüdeki hızı, çoğumuzu geceleri terleten bilindik bir kabusa
benzetiyorum: Sürekli koşar, daha hızlı koşarız fakat çok ama çok az mesafe
alırız.
Önümüzdeki on sene içerisinde görsel
üretimin nasıl değişeceğini kestirmek şimdilik zor. Fakat ruh ve beden
sağlığımız için biraz yavaşlamaya ihtiyacımız var gibi duruyor. Belki yolda
yürürken biraz yavaşlamakla başlayabiliriz.
Yazı ne kadar uzunmuş diye sayfayı aşağıya kadar sürükleyip gözü korkanlar için yazının özeti: Çok da Hızlı Şe Yapmamak Lazım.
Yazı ne kadar uzunmuş diye sayfayı aşağıya kadar sürükleyip gözü korkanlar için yazının özeti: Çok da Hızlı Şe Yapmamak Lazım.
[iii] The Cinema of Attractions: Early Film, Its
Spectator and the Avant-Garde", Wide Angle, Vol. 8, nos. 3 & 4 Fall,
1986.
[iv] "Georges Méliès: One of the earliest
filmmakers to bring visions of other worlds to reality". Science Fiction
and Fantasy Hall of Fame. EMP Museum (empmuseum.org). Retrieved 2015-09-10.
[v] Robert M. Henderson, D. W. Griffith: His Life
and Work (New York: Oxford University Press, 1972)
[viii] Pudovkin, "Naturshchik vmesto aktera",
in Sobranie sochinenii, volume I, Moscow: 1974, p.184.
[x] Click Bait ya da Tık Tuzağı, internet
kullanıcılarını istenen sayfaya yönlendirmek amacıyla kullanılan yanıltıcı
başlıklar ve diğer ögelerin tümüne deniyor
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)